İşin En Güzel Yanı

Yorgunluğu ve her an hayatın kalanının anlamını sorgulamayı dengeleme için işin en güzel yanlarına odaklanmak gerek herhalde, dimi çok çocuklu, çok işli, çok kollu anneler, anne gibi hissedenler, dimi..Evet öyle olmalı...

Birinciden hemen hiçbir şey hatırlamamam çok enteresan geliyor. Allah sabrını verirken, böyle de bir güzellik, hoşluk, tuhaflık mı vermiş her birimize bilemiyorum. Birincinin geceleri kaçta uyuduğunu, nasıl daldığını, kaç kere uyandığını hatırlamıyorum. Ama ikinci için biliyorum ki günün prime time'ı akşam yemek saatinden, ertesi günün ilk saatlerine kadar sürüyor. Ben arada, tuvalet, çay, su ya da bazen şanslıysam duş molası verebilince çok becerikli hissediyorum kendimi. Eğilmekten ağrıyan sırtıma ve emilmekten ağrıyan memelerime daha önce hiç tutmadığım kadar sıcak su tutuyorum misal, o beş on dakika kendimden geçtiğim doğrudur gözlerimi kapayıp. Bak bu en güzel yanlardan hadi biri, duşun keyfi tadı artık daha güzel anlaşılıyor. Ah yokluk, nasıl da imtihan ediyorsun insanı.

Sempatik kocacım bana bu zor zamanlarda dinleyeyim diye Premium Spotify ve izleyeyim diye Netflix almış söylemesi ayıp, ikisinin de henüz tadını çıkarmak mümkün olmadı ama bir zaman sonra neden olmasın. Her çocuk büyüyor, her çocuk uyuyor, ve hiçbir anne biri zar zor uyurken odaya bannn diye scooterla dalıp "anne sana bişi sölicem" diyen diğer bir çocuk yüzünden delirmiyor, değil mi, yok yok delirmiyor...

Hadi bu da ikinci en güzel yan olsun.

Kendime bakamadığımdan ve evde olup narin ellerimi daha sık deterjana soktuğumdan yine bütün parmaklarım yaralandı berelendi, tırnaklarımda o meşhur kalsiyum eksikliği lekelerinden çıktı. Bunun iyi yanı mı ne, anne sütü! Tarihi geçen sütleri -bir mühendislik hatası olarak buzluğa koyma gününü geçirip, dolapta durma günlerinde de kıza vermeyi unuttuğumuz için tarihleri geçti- sürü sürüveriyorum ellerime, ciddi anlamda iyileşiyorlar, kendime hayran oluyorum. O yorgunluğa, bitkinliğe ve şaşkınlığa ürettiğim, yani benden çıkı çıkı veren süt, kendinden geçen ellerimi çarçabuk iyileştirebildiğine göre, küçücük bebeciğe neler ediyordur diyorum, seviniyorum. Hadi bu da üç.

Yoksa birinci de ikinci de hasta minik minik, sütün şifa olmasını tüm kalbimle diliyorum. Birinci okula gitmiyor hasta diye ve biz o okula gittiği kutsal dört saatin gerçekten ne kadar kutsal olduğunu evde kaldığı anlarda anlıyoruz. Kardan okullar tatil edilince isyan eden anneleri bir parça anladığımı hissediyorum. Bir an önce hastalıklar geçsin, okullar açılsın, bebekler mışıl mışıl uyusun, parmaklarım düzelsin, neşem geri gelsin istiyorum.

İşini sonuncu ve en iç ısıtıcı yanını ise buraya sakladım.
                                                                                                                              











                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       Fotoğraflar:  Özgür Kaya
Birincinin tulumunu giymiş ikincinin foturafını çeken, parmaklarını kadraj yapıp anne kızı çeken abinin gözü, gönlü... Yani, bi büyüseler, çok tatlı olacaklar biliyorum, seziyorum... Büyüklerin dediği gibi, geçecek, hepsi geçecek, biliyorum... Giden ömürden gidiyor onu da biliyorum, her andan keyif almak hayat boyu mümkün olsun, bunu diliyorum...

Hepsine ışıklar, güneşli günler, tatlı rüyalar, lezzetli sütler ve meyveler hayal ediyorum.
                                                      
Yazara not: Bu satırlar, arka fonda bir saattir uyutulmaya çalışılan abi, "sabah oldu kalkalım" derken, bakıcı ona "hayır olmadı, olunca ben sana dicem" derken ve abi "peki neden olmadı" diye konuşmayı sürdürürken ve küçük kardeş uykusuna henüz dalmışken kaleme aldı, unutmayasın.



Yorumlar