Güneş Anne Söyleşi (Mayıs '18 -Blogcu Anne)

Güneş’çiğim, seni biraz yakından tanıyabilir miyiz?
Güneş: İki kızım var; Nisan yedi, Cemre ise beş buçuk yaşında. Gunesanne.com blogunun yazarıyım, aynı zamanda aktif olarak çalışma hayatı içindeyim. İki çocuklu hayata uyumlanmaya ve çocuklarından öğrenmeye çalışan, onlarla birlikte büyüyen bir anneyim.

Çocuk öncesi anneliğe bakışın nasıldı? 
Çocuk sahibi olmamdan önce ve sonra anneliğe bakışım çok farklıydı. İşleri -sanki ofisteymişsin gibi- kuralına göre yaparsan, zamanında beslersen, uyutursan her şey iyi, güzel gider sanıyorsun. Ancak ilk doğumdan sonra bunun aslında çok zor olduğunu, hatta hayatında daha önceden yaptığın her şeyden daha da zor olduğunu, bunun bambaşka dinamikleri olduğunu anlıyorsun.

Annelik sende bir şeyleri değiştirdi mi?
Tüm bu süreçte çocuklarımı dinlemenin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Doğduklarında onları sanki bir insan değilmiş de, tüm ihtiyaçlarını ve nasıl karşılanması gerektiğini çok iyi bildiğimiz küçük varlıklarmış gibi görüyoruz. Ama onlar da aslında tıpkı bizim gibiler, sadece boyları daha küçük ve bize anlatacak, söyleyecek çok şeyleri var.
“Çocuklarımı dinlemek bana iyi geldi” diyorsun yani?
Evet, onları dinlerken daha akışta olabildim. Çocuklarımla beraber büyüyorum, hatta çoğu zaman onların beni büyüttüğünü düşünüyorum. Onlara “bilge öğretmen” gözüyle bakabildiğimde, içlerindeki ışığı görebildiğimde, onlardan daha çok şey öğrenebiliyorum ve bu beni mutlu ediyor.
Annelik sende neleri değiştirdi/dönüştürdü?Çocuk öncesi daha kuralcı, disiplinli, sistematik bir insandım. Tüm bunlar çocuktan sonra yavaş yavaş esnedi, esnekliğin bana hayatta ne kadar çok şey kazandırabileceğini öğrendim.
Tam tersi diye düşünürüz genelde, çocukların rutine, kurallara ihtiyacı var diye duyarız, değil mi?Çocuklar için rutin önemli evet, ancak kuralları belirlerken genelde kendi ihtiyaçlarımızdan hareketle davranıyoruz ve bu durum her zaman çocuğa uymuyor. Asıl güzel olanı, bu rutinleri ortak ihtiyaçlarımızı gözeterek çocukla beraber oluşturabilmek, onu dinleyerek, gözlemleyerek hareket edebilmek. Ancak o zaman rutinler daha anlamlı hale geliyor. Aslında bu bir denge meselesi. Sadece benim isteklerim değil, onun istekleri de bütün içinde yer almalı.
Evde eşinle işleri nasıl bölüşüyorsunuz? Sence bu işin ideali, dengesi nasıl olmalı?
O konuda kendimi şanslı hissediyorum açıkcası. Ben meraklı ve öğrenmeyi çok seven bir insanım, bazen eğitimlere gidiyorum, böyle zamanlarda eşimden çok destek alabiliyorum. Ya da ben birine masal anlatırken, o diğeriyle oyun oynayabiliyor, tüm bunlar çok kıymetli. Çocukların anne ve babayla ayrı ayrı vakit geçirebilmeye de çok ihtiyacı var, gelişimi açısından çok önemli. O noktada çok güzel paslaşıyoruz, ben veli toplantıları, doktor kontrolleri gibi işleri alırken, o da evin içindeki işlerde yardımcı oluyor, örneğin yemek yapmayı çok seviyor.
Evdeki iş bölümü, çocuklara rol model olması açısından da önemli aslında, değil mi?
Evet bence de, örneğin kızlar babalarını yemek yaparken görüyorlar, dolayısıyla bu işi sadece kadın ya da anne işi gibi algılamıyor olacaklar bundan sonra da.
Sevilerek takip edilen bir blogun var. Her şey nasıl başladı ve nasıl ilerledi senin için?
Nisan bir yaşındayken başladım, beş-altı sene olmuş yani. O zamanlar yavaş yavaş bir şeyler araştırmaya, öğrenmeye başlamıştım, yoğurt yapmak gibi mesela. Yoğurt yapmak yeni bir buluş değil, annelerimizin yıllar öncesinden bildiği ve yaptığı bir şey, ancak bizim hayatımıza yenidoğan bebekle yeni giren bir olay olduğu için, bizler için yeni bir deneyimdi.
Yer verdiğim konular zaman içinde çeşitlendi, çocuk kitapları, çocukla gidilecek yerler derken konular çoğaldı. Bir arkadaşımın da verdiği fikirle, bu bilgileri bir blogda toplamaya karar verdim. İlk başta kendi deneyimlerimi yazmak niyetiyle yazıyordum, daha sonra annelikle ilgili bu deneyimlerimi ve duygularımını yazmanın aynı zamanda bana da çok iyi geldiğini farkettim. Bunu fark edince daha çok yazmaya başladım.
Bir de kitabın çıktı, “Anneliği Like Et – Bir Annenin Farkındalık Notları” o macerandan da bahseder misin biraz?
Yine o da bir arkadaşımın fikri ve desteğiyle ortaya çıktı açıkçası. Aktif çalışırken, akşamki birkaç saati de ancak çocuklarla geçirirken nasıl vakit bulup yazacağım gibi endişelerim vardı. Arkadaşımın cesaretlendirmesiyle yazmaya başladım, her gün çocuklar yattıktan sonra iki-üç saat kapanıp yazıyordum ama çok yavaş ilerliyordu. Bir noktada artık benim odaklanmam ve daha yoğun yazmam lazım dedim ve bir önceki yaz işten bir hafta izin aldım. O bir haftada kitabın yarısını bitirebildim. Toplamda bir senede bu kitap ortaya çıktı.
Kitabı okurken, eğlenceli pratikler ve ödevlerle karşılaşıyoruz.
Kitabın içinde deneyim önerileri ve çember sohbetleri gibi bölümler ekledim, okuyucu için bir çalışma kitabı olmasını hayal ettim hep. Okuyucuları biraz düşündürecek davetler, farkındalık pratikleri eklemeye çalıştım. Kitapla annelere asıl vermek istediğim mesaj; evet bebeğinizin birçok ihtiyacı var ama anne olarak sizin de ihtiyaçlarınız var ve bu ihtiyaçlar için de bir alana ihtiyacınız var. Öncelikle bu ihtiyaçlar karşılanmalı.
Kitapla ilgili içim çok rahat, iyi bir içerik yarattığımı düşünüyorum, okuyuculardan gelen yorumlar da beni çok mutlu ediyor. Örneğin geçenlerde bir anne, kitabı hamileyken okuduğunu ve o dönemde ona çok iyi geldiğini söyledi, bu tip şeyler beni de çok mutlu ediyor.
Annelerin kendi ihtiyaçlarını görmesi ve önemsemesi yeni bir kavram gibi, değil mi?
Evet, bizim annelerimiz, çocukları için saçını süpürge eden bir nesildi. Bu düşünce, anneyi zaman zaman çok zorlayabiliyor, çok yorabiliyor. Anne olarak belirli ihtiyaçlarım var ve bunları görebilmeliyim. “Bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir” sözü çok doğru aslında, kendi köyümüzü inşa edebilmemiz bu noktada çok önemli, etrafımızdan mümkün olan her türlü desteği almalıyız. Senin de yazında belirttiğin gibi “bazen dönebilmek için gidebilmeliyiz”. Ben bir anne olarak ancak bu destekleri alabildiğim zaman kendimi ruhsal ve bedensel olarak daha iyi hissediyorum ve o zaman çocuklarımla ilişkim de daha iyi oluyor.
Çocuğun etrafında “bir köy” olması, ona da iyi geliyor aslında, bunu görmemiz çok önemli.Çocuk için anneanneyle, babaanneyle ve akranlarıyla geçirilen zamanın çok değerli ve besleyici olduğunu düşünüyorum. Yakınlarımızda hiç akrabamız olmasa dahi aynı yaşta çocukları olan komşularımız olabilir. Örneğin bir Cuma akşamı benim çocuğuma onlar bakabilir, bir Cuma akşamı aynı şeyi onlar için ben yapabilirim. Böylece ben eşimle baş başa bir yemek yiyebilirim. Bunlar çocuklu aileler için birer lüks gibi, ama sağlıklı evlilik için önemli birer ihtiyaç.
Kitabın bir yerinde anne olmanın, annenle ilişkine yeniden bakmana vesile olduğuna değiniyorsun. Annelik bu anlamda nasıl etkiledi seni?
“Anne olunca anneni anlarsın” derler ya, benim için öyle oldu. Çocuk doğar doğmaz, annenin kıymetini daha bir anlıyorsun ve saygın, sevgin, inancın artıyor. Kendi anneliğini keşfederken, içinden kendi annenin çıktığını fark ediyorsun. Kendi çocukluğuna dönüyorsun, o zamanlar seni neler üzmüş, neler sevindirmiş, nerelerde zorlanmışsın bunları hatırlıyorsun. Ve bu da bir çeşit farkındalık aslında, kendi çocuğunla zorlandığın anlarda kendi çocukluğundan izler var mı bunlara bakıyorsun. Tüm bunlar çok değerli. Her halükarda annene bakışın çok değişiyor, ben babamı çok küçük yaşta kaybettim ve annemin bana hem annelik hem babalık yaparak ne kadar büyük iş başardığını, doğumdan sonra çok daha net anladım.
Farkındalık dönemin popüler kavramlarından biri. Senin de hayatında ciddi bir yeri var, biraz bahseder misin nedir bu farkındalık meselesi?
Ben farkındalıkla tanışalı dört beş sene kadar oluyor. Konu hakkında okuyup, pratik yapmaya başladıkça bana çok iyi geldiğini fark ettim. Çok yoğun bir hayat yaşıyoruz ve bedenimizi dinlendiriyoruz ama ya zihnimiz?.. Onu hemen hemen hiç dinlendirmiyoruz. Akşama ne pişirilecek derdi de, çocukları servisten alma işleri de hepsi annenin üzerinde genelde. Ahtapot gibiyiz. Ve bence en çok annelerin ihtiyacı var bu tür pratiklere. Kitabımın fikri de böyle çıktı aslında, anneler farkındalık pratiklerini hayatlarına nasıl sokabilirler düşüncesiyle. Bunun için ben farkındalığı annelik gündemim içerisinde hayatıma nasıl soktum, bana neler iyi geldi bunları yazmak, bir parça fikir ve ilham vermek istedim.
Farkındalık, çocukların gelişimi açısıdan da ciddi öneme sahip, değil mi?Evet kesinlikle. Thich Nhat Hanh’ın çok sevdiğim bir lafı var. “Elimi tut şu anda sadece birlikte yürüyelim, bir yere varmak için değil, sadece yürümek için yürüyelim.” Çoğu zaman sonuca odaklanmaktan miniklerle yaşadığımız o anları kaçırıyoruz. Çocuk legoyla oynarken, kuş şekli oluşmuş mu ona bakıyoruz. Hep varılacak bir yer var zihnimizde. Oysa farkındalık pratikleri, zihnimiz bir geçmişe bir geleceğe gidip dururken, bizi şu anda bulunmaya, anda kalabilmeye davet ediyor. Çocuklar bu açıdan şahaneler, çünkü onlar hep an’dalar. Örneğin, gökyüzünden geçen uçağı, yanlarından geçen bir kediyi ilk onlar farkediyorlar, daha an’dalar.
Çocuklar için farkındalık pratikleriyle, yetişkinler için farkındalık pratikleri benzer mi?
Aslında çok benzer… Farkındalıkta ana amaç, kendi bedenimizle yeniden buluşmak. Çocukların farkında olmadan an’da kalabildiği duygu durumunu, onlar için sürekli hale getirebilmek ve bu an’da olma kavramını yetişkinlerin hayatına sokabilmek amaçlanıyor.
Çocuklarıyla farkındalık pratikleri yapmaya niyetlenen ebeveynlere neler önerirsin?Çocuklar beş yaşından itibaren farkındalık eğitimi alabilirler, bu konuda okumak isteyen ebeveynlere Eline Snel’in Bir Kurbağa gibi Sakin ve Dikkatli kitabını önerebilirim, içinde çok faydalı alıştırmalar var.
Ancak farkındalıktan da önce, çocuğun kendi duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi için ona bir alan açmak gerekiyor. Hoşa giden duyguları çok kolay kabul ediyoruz ancak hoşa gitmeyen duyguları yok saymak ya da hemen olumluya çevirmek istiyoruz. “Dedemi sevmiyorum” dediğinde, çocuğun hoşa gitmeyen bir duygu hissediyor olsa dahi bu haliyle kabul edilebildiğini bilmeye ihtiyacı var. Zor duygularla başa çıkmaya çalışırken “Tamam şu an bu şekilde hissediyorsun, seni duyuyorum” diyebilmek gerek, bu şekilde onun duygusu ile kalmasına ve öz-regülasyon becerisi kazanmasına ebeveyn olarak destek oluyorum.
Özetle çocuğu olduğu gibi görebilmek (etiketlemeden) ve anlayabilmek (yargılamadan) gerek. Bize hayatımız boyunca “öğreten ebeveyn” olmak öğretildi, şimdi farkındalıkla onları izlemeyi, ve izleyerek de yanında kalabilmeyi deneyimleyebiliriz. Bu noktada “oyun” çok önemli bir araç, çocuk kendini oyunla ifade ediyor ve onunla oyun oynayabilmek çok önemli ve faydalı. Bu konuda da Aletha J. Solter’in Oyun Oynama Sanatı kitabını önerebilirim.
Yine şu ara popüler olan doğal ebeveynlik kavramı hakkında neler söylemek istersin?Kavramı geliştiren sevgili Aletha J. Solter. Bebeğin duyulması, bağlanma, ağlamalarına hızlı cevap verilmesi, zor duygularla başa çıkarken bebeğin-çocuğun yanında kalma, regülasyon için ten teması, bağlanma oyunlarıyla birlikte bir bütün Doğal Ebeveynlik. Böylelikle bebeğin aslında neler hissettiğini ve bize ne demek istediğini anlamamızı sağlıyor, çocuk gelişimi ve yetiştirme açısından çok kıymetli bir kavram bence. Yazarın diğer kitapları Çocuğunuza Kulak Verin ve Bilinçli Bebek de çok değerli kitaplar, hamilelere taze annelere mutlaka öneririm. Bir diğer değerli kitap Jesper Juul’un Çocuk Yetiştirme Rehberiadlı kitabı. Ayrıca sevgili Nilüfer Devecigil, Işığın Yolu’nda bağlanma kavramını olağanüstü bir şekilde ele alıyor, onu da okunmasını çok öneririm.
Çocuklarla “kaliteli zaman” geçirmek ne demek peki senin için?Bence kaliteli zaman, benim ebeveyn olarak o an orada olabilme kapasiten. çocuğumla göz göze, el ele iletişim kurabilmem demek. Cep telefonumu evin en uzak bir köşesine bırakıp, televizyonu kapatıp, verebildiğim o zamanı sadece ona ayırarak, onun istediği oyunu, onunla birlikte oynayabilmek demek.
Seninle Judith’in yaratılıcık çemberinden tanışıyoruz, kadın çemberlerini önemsiyorsun sen de, kitabında da geçiyor sık sık. Bu çemberler neden değerli?
Kadın çemberleri çok kıymetli, biz neden bunu unuttuk diye üzülüyorum. O kadar rekabetçi bir ortamdayız ki, halbuki anneler olarak çok benzer hikayeler yaşıyoruz ve birbirimizden çok şey öğrenebiliriz aslında. Ve belki de her zamankinden daha çok ihtiyacımız var birbirimize. Eskiden Anadolu’da bir köy bir çembermiş, yeni yeni bizde de whatsup grupları ile oluşuyor. Herkese bir alan açılan ve yargısız ve empatik dinleme ile mutluluğun veya yasın özgürce paylaşılabileceği, sadece şahitlik etmenin bile muhteşem hissettirdiği anne çemberlerine çok ihtiyacımız var.


Yorumlar